Yapay Zekâ bundan sonrası için nasıl bir yol izlemeli? Bu sorunun yanıtı, genel olarak Yapay Zekâ' nın kendi tarihçesinde, en başarısız olduğu alanlarda neyin eksik kaldığının incelenmesinde yatıyor.
Daha özel
olaraksa şu söylenebilir: Yapay Zekâ' nın, yalnızca bir programlama ya da
mühendislik projesi olarak görüldüğü müddetçe, Turing' in öngördüğü rotadan
çıkıp giderek daha uygulamalı ticari kullanım alanlarına kayması ve dolayısıyla
özgün bakış açısını yitirmesi kaçınılmaz gözüküyor. Bunu önlemekse ancak Yapay
Zekâ' yı tarihsel bağlamı içinde yeniden
gözden geçirerek ve üstlenmiş olduğu projenin gerçek boyutlarını ortaya
çıkartarak mümkün olabilir. Bu süreç içinde özelikle önem taşıyan iki alana
kısaca dikkat çekmek istiyorum: Sibernetik ve Felsefe.
Sibernetik,
1930'lu yıllarda, mühendislik alanında geliştirilmekte olan enformasyon ve
kontrol kuramındaki ana fikirlerin, gerek elektronik/mekanik karmaşık sistemlerin, gerekse canlıların,
içinde bulundukları ortamla yaptıkları bilgi alış verişi çerçevesine
uyarlanması ile doğmuş olan bir araştırma alanı. Sibernetik, temel olarak
"geri-besleme" kavramı güdümünde pek çok değişik alandan
araştırmacıyı bir araya getiren bir dizi konferans sonucu ortaya çıkıyor. İlk
zamanlar, "Biyolojik ve Toplumsal Sistemlerde Döngüsel, Nedensel ve Geri-
Besleme Mekanizmaları" başlığı altında düzenlenen bu konferanslar,
matematikçilerden mühendislere, biyologlardan antropologlara kadar geniş bir
akademik kitleyi bir araya getiriyor. Pek çok değişik sebep sonucu ilk yıllardaki
ivmesini yitiren ve özellikle Yapay Zekâ' nın 1950'lerde ortaya çıkmasından
sonra iyice çözülen Sibernetik uzun yıllardır (ilk ortaya çıktığı biçimiyle)
iddialı ama yarım bırakılmış bir proje olarak durmakta.
Yapay Zekâ'
nın şimdiye dek (bir ölçüde siyasi sebeplerle) kayıtsız kaldığı, hatta düşmanca
bir tavır takındığı Sibernetik' in, vakti zamanında, robotların çevreleri ya da
içinde varoldukları ortamlarla bilgi alışverişi yapma süreçlerinin formüle
edilmesinden çok önemli rol oynayabilecek olan "geri-besleme" kavramı
üzerinde yapmış olduğu çalışmalar, günümüz robot bilimi için faydalı bir kaynak
oluşturabilir. Bunun ötesinde, Sibernetik' in tarihinde, değişik alanlarda çok
sayıda araştırmacıyı heyecan yaratacak bir ortam içinde bir süre de olsa barındırabilmiş
olması yatıyor. Yapay Zekâ' nın, bu noktada Sibernetik' in tarihinden öğrenip
yararlanacağı çok şey olduğu açık.
Benzer
şekilde, Yapay Zekâ' nın konusu olan insanla ve akılla ilgili,
bilim-mühendislik-teknoloji üçgeni dışında kalan toplum ve insanlık bilimleri
tarafından tarih boyunca araştırılagelmiş savlar, Yapay Zekâ için çok değerli
referans noktaları haline dönüşebilir. Bu bağlamda Felsefe' nin özel bir yere
sahip olduğunu söylemek de mümkün.
Stanford
Üniversitesi' ndeki bir konuşmasında
"Yapay Zekâ Felsefe' ye sırtını dönmeyi göze alamaz, çünkü o zaman kötü
bir felsefe ile yola devam ediyor olacaktır" diyen John McCarthy,
"Yapay Zekâ' nın Felsefe' yle Ortak Nesi Var?" başlıklı yazısında
şöyle diyor:
Yapay Zekâ'
nın, şimdiye kadar yalnızca felsefeciler tarafından araştırılmış olan pek çok
fikre gereksinimi var. Çünkü bir robot insanlar kadar akıllı olabilmek ve
deneyimlerinden bir şeyler öğrenebilmek için, birbirinden bağımsız olguları
derletip toparlayacak genel bir dünya görüşüne gereksinim duyacaktır.
Yapay Zekâ'
nın isim babası olan McCarthy' nin, benzer bir tezi 1972' de basılmış olan
kitabı "Bilgisayarlar Neler Yapamaz" dan bu yana savunmakta olan
felsefeci Hubert Dreyfus ile uzun yıllar sonra ortak bir kuramsal noktada
buluşmuş olmaları, belki de bu iki çalışma alanı arasında gelecek vaat eden bir
işbirliğinin bir adımı olarak görülebilir.
Carnegie-Mellon
Üniversitesi' ndeki Hareketli Robot Laboratuvarı başkanı Hans Moravec,
"Zihin Çocokları"başlıklı kitabında şöyle diyor:
Bugün makinelerimiz
"zeki" sıfatını hakedemeyecek kadar az gelişmiş, ve yeni doğmuş
bebekler kadar anne-baba ilgisine muhtaç yaratıklardır. Fakat önümüzdeki
yüzyılda biz insanlar kadar karmaşık sistemler haline gelecek, ve zamanla
bizleri ve tahminlerimizi de aşan, ve bizleri ataları olarak gördükleri için
gurur duyacağımız varlıklara dönüşeceklerdir.
Yapay Zekâ' nın bize vaat ettiği gelecek, bu tür bir robotlar dünyasında yaşamak olabilir mi? Ben, gelecekte bir gün insanlar kadar zihinsel yetilere sahip robotların inşa edilmesi projesinin önünde duran, ilkesel olarak aşılması olanaksız, matematiksel, teknolojik, ya da metafiziksel bir engel görmüyorum. (Bu, ne indirgemeci bir tavırdan, ne de bilim-kurguya düşkünlükten kaynaklanan, ama temellendirmesi bir başka makaleye ancak sığacak bir görüş.) Öte yandan, Moravec' in iddiası bana kendisinin Yapay Zekâ' nın kısa ya da uzun tarihçesinden haberdar olmadığını, ya da bu kıssadan çıkartılması gereken hisseyi çıkartmadığını düşündürür. Sonuçta benimki de bir öngörü olmaktan öteye gidemese de, Yapay Zekâ projesinin gerçek boyutları ve tarihsel evrimi düşünülürse, bizlerden akıllı robotların at koşturduğu bir dünyanın gerçekleşmesi için, o da eğer bir gün gerçekleşirse, bir değil daha pek çok yüzyıla gereksinim olduğu açıkça görülebilir.
Amacım sizleri şaşırtmak ya
da şoka uğratmak değil... Ama anlattıklarımın en basit şekilde özetlemenin tek
yolu, şu anda dünyada düşünen, öğrenebilen ve yaratabilen makinelerin
varolduğunu söylemek olacak. Üstüne üstlük, bu makinelerin öğrenme yetileri
gelecekte daha da hızla gelişecek, öyle ki, yakın bir gelecekte,
çözebilecekleri problemler kümesi, insan zihninin uğraşmakta olduğu problemler
kümesi ile özdeş hale gelecek.[1]

Yorumlar
Yorum Gönder